Karia suresi 4. ayeti Ledüni manası

Karia Suresi

Sonraki Ayet: 5

Ayetin Ledüni Tefsiri: Kari'a Suresi

 

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

 

4. Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs

 
Demek ki Kâria neymiş? Kâriah? Kâria bir manada Elest Gününde toplanan insanların tamamı yine onun içindeki manada Elest Gününün içerisinde her şahsı temsil eden o her ayrı renkte olup da bir rengi öne çıkabilen o rengi ile tanınan bu rengine daha ekleyecekleriniz var. O rengin ilmi var, ondan sonra o rengin Basar’a nasıl bağlandığı var. Allahü Teâlâ'nın akıl âlemine nasıl bağlandığı var. Yani biz orada da sadece tek bir nur değildik.
 
İşte geldik nereye? Yeryüzüne indik ama ondan önce bunu idrak ettik mi? Anladık mı? Evet, anladık. Evet, Kâria'yı da anladık. Onu bize Rabbimizin önceden öğrettiğini ve iç içe geçen bedenlerimizi daha önce anlatmıştık. Burada Allahü Teâlâ'nın bize o halleri yaradılıştaki o hallerimizi tekrar idrak ettirerek yani idrak ettiğimiz o halleri de tekrar bize hatırlatıyor. Ondan sonra vakit gelince hani bakın Rahman Suresi ile alakası, Zilzal Süresi ile alakası beraberinde diğer bedenlerin ortaya çıkması beraberinde, insanın aktarını kırması, Kaf’ın zuhur etmesi beraberinde, insanın kendi aktarını çerçevesini kırıp o varlıklarını o bedenlerini artık kâinat içerisine doğru açması halini yine bu Kâria suresinin dördüncü ayetinde Allahü Teâlâ bize ayetiyle bildiriyor o şekilde bildiriyor. Tabii biz o halleri Rahman Suresinde belki kısa anlattık ama değil mi? O aktarın kırılması kendi çerçevemizin içinde kırılması, kendi bedenimizin içerisinde asıl hallerimize doğru özgür olabilen ışık, nur şeklinde kâinatın her tarafında yani ışık hızından çok daha öte yani an ile zaman ile dolaşabilen bir varlığa sahip olduğumuzu anlatmıştık İnşallah. Katımızdan ilim verdiğimiz kimse daha sen gözünü kırpmadan diyor. Gözünü kırpması da vücutta en hızlı yapılan şeydir. Birisi görmektir, birisi gözünü kırpmaktır. Hani dolayısıyla yani demek ki ışık hızından çok daha hızlı bir vaziyette o aradaki Sana ile veya Yemen ile o Filistin arasındaki bölgeye veya Kuzey taraftaki bölgeye anında o tahtın getirilmesi de o halin insanda bulunan o halin gerçek olmasını anlatıyor beraberinde. Yani enerji varlıklardan o güce yani ona gücü yetebilen bugün mesela deccala hizmet eden bazı varlıklar varlar. O enerji varlıklar ama onların 3-4 saniyede yaptığını eğer biz Allah'ın katındaki ilimleri hatırlarsak Allahü Teâlâ herkese katından ilim vermiş midir? Yok derseniz Araf Suresi 172’yi inkâr etmiş olursunuz. Biz ilmi almışız ama Allahü Teâlâ bizi bir de bu halde görmek istiyor. 
 
İşte Kâria’da anlatılan da budur. Sizi o hallere geçirmek. Onun için büyüğümüz ne diyor: “Ya Rab beşeriyet şeklinde bekletme beni” diyor. Hakikatten çok zor! Yani cehennemin en hafifi de budur. Bakın! Beşeriyet şeklinde kalmaktır. Cehennemde biz cehennemi seviyoruz aman bitmesin bu ömrümüz uzun sürsün diye ama cehennemdesin da. İşte her türlü dert sıkıntı bilmem ne var. Hareket edemiyorsun, bedene bağlı kalmışsın değil mi? Bir yerden bir yere giderken yoruluyorsun. Çok uzak mesafelere giderken başka araçlara ihtiyaç duyuyorsun. İşte cehennem! Öteki türlü nesin? Hürriyetini kazanmış o hürriyeti kazanma halini işte Allahü Teâlâ gene Kâria Suresinin 4. ayetinde bize tekrar hatırlatıyor. Zilzal Suresi’nde o hale nasıl geçtiğimizi yine hatırlatıyor. Vakıa Suresinde de işte 37’e kadar açmıştık. Orada hatırlatıyor Rahman Suresinde direkt emir veriyor. Aktarınızı kırın çıkın o sınırları beden sınırlarını aşın diyor, bunlar direkt emirlerdir. 
 
Allahü Teâlâ'nın emri ise o zaman ne olur? Farz olur. Yapmazsan farzı inkâr etmiş olursun. Evet, öyledir yani bunu da bu şekilde bir daha düşünün. Evet, 4. ayet “Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs.” Yevme neydi? Gündü ama biz aşama olarak yani altı aşama insanın yekûnu, insanların yekûnu bunu hem toplu anlamda anlayabilirsiniz. Fakat burada Kâria'dan önce ferde hitap var. Daha sonra toplu hitaplarını da açacağız İnşallah. Toplu insanlık âlemine açılacak şeyler var. Siz o aşamaya geldiğiniz zaman yani Karia halinizi fark ettiğiniz zaman, kendi içyapılarınızda ki o nur bedenlerin de hallerini şekillerini veya onları sayılarını veya onları kullanma hallerini anlayıp idrak ettiğinizde veya hatırladığımızda “Ve mâ edrâke mel kâriah” onları hatırlayıp onları idrak ettiğinizde yaşayacaksınız. Rahman Suresinde verilen emirdir bu ve Zilzal Suresinde de onu nasıl çıktığını; böyle hafif tatlı bir sarsıntıyla işte orada Adiyât’ı açtığımız zaman her bedeninizi temsil eden o kıvılcım gibi hepsi ayrı renklerde, ayrı ayrı kâinatta o sabah demek ne demek? Orada ki sabahı aşmış ya o sabah yani aydınlanmış, ortaya çıkmış kâinat içerisinde varlığı her tarafa yayılmış mebsûs olmuş ferâş hafiflemiş bir vaziyette her birimiz ayrı ayrı ışıklar halinde Adiyât’lar halinde kâinata yayıldığında o görevlerimizi hatırlatmakta Adiyât Suresinin içerisin içerisinde var beraberinde. Yoksa orada atların nalları taşa vurup da kıvılcım çıkarması değil. İşte dar akıllar öyle anlar. Ama Allahü Teâlâ'nın huzurunda Rabb’imizin huzurundaki ilmi bizler hatırlayıp idrak haline getirirsek işte o zaman o halleri sadece anlamak değil Allahü Teâlâ sadece anlamamızı değil anladığımızı da fiili âleme yani onu kullanmayı da nasip eder. İşte Kaf da İnsanı bedenden açandı. Kaf o sizdeki Kâria'yı ortaya çıkarandı. Görüyor musunuz bakın sureler birbirleri ile nasıl kardeş. 
 
Demek ki Karia halimizin kâinat âlemine açılışında Allahü Teâlâ Karia Suresinin 4. Ayetinde o aşamaya geldiğiniz zaman sizin “Yekûn” yani bütün bedenleriniz hafifler, ışık hafifliğine doğru gelir, nur hafifliğine doğru gelir ve “Mebsûs” bütün kâinata yayılır.